Gülşehir Muhacirlerinin Yaşam Tarzları ve Öz Geçmişleri
Gülşehir Muhacirleri l924 yılında Yunanistan ile yapılan nüfus mübadelesiyle Selanik’in çeşitli köy ve kasabalarından türlü zorluklarla ilçemize göç etmişlerdir. Göç etmelerinin ana nedeni Yunan baskılarıdır. Gülşehir muhacirlerinden ÖRÜN ailesinden Nasuf ÖRÜN, Rakiben ÖRÜN ve İkbal ÖRÜN’den şu bilgileri edindik.
Selanik ilinin Kozana-Saltuklu köyünde yaşayan bu aile takriben 70 yıl önce Deniz yoluyla 3 ay süren bir yolculuk sonucu Türkiye’ye göç etmişlerdir. Önce Urla’ya, daha sonra Türkiye’nin çeşitli bölgelerine dağılmışlardır. Yunanistan’da çok sıkıntılar çektiklerini baskılara maruz kaldıklarını söylediler. Erkeklerin bir camide toplanıp dövüldüğünü, çıplak ayakla çalı üzerinde koşturulduklarını, kadın çocuk yaşlı demeden aç bırakılıp pislik yedirildiğini rivayet edenler vardır. Selanik’te Yunanlılar tarafından mal varlıklarına el konulan, eziyete maruz kalan bu Türklerin bir kısmı Türkiye’ye göç etmiş, bir kısmı ise halen Yunanistan’da yaşamaktadır.
Selanik’in Kozana Saltıklı köyünden göç eden ÇAMAK ailesinden Kadir ÇAMAK Gülcemal ismindeki vapur ile 14 günde Urla’ya geldiktlerini, Urla’dan da Mersin’e, Mersin’den de Derinkuyu’nun Suvermez köyüne geldiklerini kaydeder. Suvermez köyünde 3 ay kaldıktan sonra Arapsun’a (Gülşehir) yerleşmişlerdir.
Mustafa ULUDAĞ Kozana’nın Ebilli köyünden köylerinin ağası Osman bey ile Konya’ya, Konya’dan Ankaraya’ya, Ankara’dan da Arapsuna geldiklerini söyler.
HalenSelanik’inSaltuklu,Ebilli, Sararlar, Tekeller, Biceli,A cumurlu,Akpınar,Ergamış,Şahinler,Karacalar, Keçililer,Astlar,Karafare,Kazanamuran ve Kozana köy ve kasabalarından göç etmiş muhacirler bulunmaktadır.
Gülşehir muhacirlerinin hemen hemen hepsi Selanik’teki “İncekara” isimli bir ırmaktan bahsederler. Bu derenin başında çamaşırlarını yıkadıklarını, hayvanlarını suladıklarını, su ihtiyaçlarını giderdiklerini kaydederler.
Gülşehir muhacirlerinin sıkıntıları Arapsun’a (Gülşehir) yerleştikten sonra da devam etmiştir. Taşınamayan bütün mal varlıklarının Selanik’te bırakan muhacirler her ne kadar T.C. Hükümetinden yardım görseler de yerli halk ile geçinememiş, aralarında türlü sorunlar çıkmıştır. Yerli halk tarafından Rumlara hizmet etmekle suçlanmışlardır. Yerli halk ile muhacirler arasında sorunlar l960’lı yıllara kadar devam etmiş bu tarihten sonra akrabalık ilişkilerinin de etkisiyle kaynaşmalar başlamıştır. Bu gün böyle bir sorun görülmemektedir. Muhacirler yerlilere “Dangül” ismini vererek tepkilerini göstermişlerdir.
Geçim kaynakları; yaşam tarzları
Gülşehir muhacirleri uzun süre Selanik’teki yaşam tarzlarını Arapsun’da da devam ettirmeye, yaşatmaya çalışmışlardır. En önemli geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Tarım ürünlerinden en çok darı eken muhacirler Gülşehir’de bağcılığa yönelmişler kendi tabirleriyle yerlilere bağcılığı öğretmişlerdir. En çok besledikleri hayvan koyundur. Doğa koşullarından dolayı büyükbaş hayvancılığına daha az önem vermişlerdir. Ticaretle uğraşmamışlar, uğraşanlar ise Gülşehir’de öğrenmişlerdir. Kadınların kışın yaptıkları el işi ve örgü de diğer bir geçim kaynaklarıdır.
Muhacirlerin evleri örtme evlerdir. Evlerinin çatıları kalın odunlarla örtülüdür. Evleri genellikle oturma odası, yatak odası ve ambar olmak üzere üç bölümden oluşur. Tuvalet ve banyolar hamamlık adı verilen ayrı bir bölümde bulunur. Aydınlanmada kandil kullanılır. Sofralarda tabak ve kaşıklar tahtadan olup, sedir adı verilen yerlerde otururlardı. Kışın ısınmak için soba kullanıyorlardı. Bazıları ise evin bir bölümüne şömineye benzeyen bir bölüm yapıp ısınma ihtiyaçlarını karşılardı.
Dini bayramlardan ince hazırlıklar yapılır, tatlılar, börekler, baklavalar ve güzel yemekler hazırlanırmış. Bayram günü büyüklerin ellerini öpmek en önemli adetlerindendir. Çocuklara çerez,yemiş gibi yiyecekler vererek sevindirmek diğer bir adetleridir. Bayramların 2. veya 3. Günü dernek adı verilen yerde genç kızlar ve kadınlar toplanırlar, maniler söyleyip oyunlar oynarlarmış. Ramazan ayında komşulara ve fakirle yemek verilir, arkasından mevlit veya kuran okutulurmuş.
Örf, adet, gelenek ve görenekler
Gülşehir Muhacirlerinin zengin bir kültürü vardır. Düğünleriyle, giyimleriyle, yemekleriyle, oyunlarlar, türkü ve manileriyle Anadolu Türkleriyle benzerlik gösterirler. Unutulmaya yüz tutmuş olan kültürlerini muhacirler kısmen devam ettirmeye çalışmaktadırlar.
Düğünleri
Selanik Türklerinin tamamı müslümandır. Bu nedenle düğünleri imam nikahı yapılmadan başlamazmış. Düğünleri son derece şatafatlı olurmuş. Kız ile oğlan birbirlerini tanımadan görücü usulü ile babaların isteği doğrultusunda evlendirilirmiş. Başlık parası almadan kız verilmezmiş. Gelinin çeyizi kalın denilen yatak,yorgan,yastık gibi eşyalar eşeklerle davul zurna eşliğinde gelinin evine götürülürmüş. Eşeğin üzerine 4-5 yaşlarında bir çocuk oturtulurmuş, Gelin bu çocuğun elini öper gömlek verirmiş. Karşılığında ise para kesesi ve havlu alırmış. Kına gecesi yapılır, at ile gelin götürülürmüş. Gelin götürülürken kadınlar def denilen çalgı aleti ile türkü ve maniler söylerlermiş. Düğünlerde sofranın ardı arkası kesilmez, biri kalkar bir diğeri kurulurmuş. Düğüne gelen eş,dost ve akrabalar hediyeler getirir, tatlılar börekler ve tebrişli götürürlermiş.
Giysileri
Bayanlar : Gömlek, Dimi (Şalvar), bellerine sardıkları çevre, uzun işlemeli üç parçaya ayrılmış yelek(Üç Etek), şal, salta, fıta ve pazenden dikilen elbiseler giyerlerdi.
Erkekler: Başlarına fes, üzerlerine gömlek,cepken,altlarına dar paçalı yanlarında düğmeleri olan şalvar, ayaklarına çamurluk veya çarık denilen ayakkabı giyen muhacirlerin bu gelenekleri unutulmaya yüz tutmuştur.
Türkü ve Manileri
Karadut Parmak gibi
Nişanlım kaymak gibi
Gel mavilim gel
Sür Şahilim sür.
Ayna attım çayıra
Şavkı düştü bayıra
Mevlam bizi kayıra
Gel Mevilim gel
Sür Şahilim sür.
Yunanistan’da kalan ve bir yunan komutanı ile zorla evlilik yapan Nazik isimli bir Türk kadını, Yunan Zulmünden kurtulmak için üç çocuğunu Yunanistan’da bırakarak Türkiye’ye kaçar ve şu türküyü yakar.
Çıktım köprüye...
Üç çocuğu atarken yumuverdim gözümü, köprü sallandı
Aç kapıyı kız anne, Yunandan kızın geldi...
Dil Hususiyetleri ve Şive Farklılıkları
Muhacirlerin konuşmalarına başlamadan önce önce ve konuşurken her cümlenin önüne “Mar” veya “Bire” gibi ünlemleri kullandıkları görülür.
“Mar yavrum bilmem ki niçi yaparsın” gibi.
“H” harfi ile başlayan kelimelerde bu harfin düştüğü görülür.
Hasan - Asan
Halil - Alil
Hasibe - Asibe
Bazı kelimeler de b – p değişikliği görülür.
Bilinen bazı şive farklılıkları ise şunlardır:
Muhacir Yemek ve Tatlıları
Mısır Ekmeği: Mısır ununa ince karbonat atılır, tepsiye göre açılıp kapamada pişirilir.
Nişasta: Buğdaydan yapılır, buğday yıkanır temizlenir ağzı kapalı küplere konulur, üzerine su doldurulur, yirmi gün bekletilir, özü çıkartılır un haline getirilip helva yapılır.
Tarhana Ezmesi: (Eskiden şeker yokmuş pekmez kullanılırmış.) Çiğ buğdaydan yapılır, üzüm çiğnenir şerbeti alınır. Şerbet haşlanırken iri buğdaylar içine atılır, nişasta ile pişirilir. Küçük kesilir ve güneşte kurutulur.
Gerekli (Peynirli) Pide: Hamura yoğurt konur tuz ilave edilir iyice yoğrulur ve kap haline getirilir. Açılan kap ‘ların bir kısmı saç üzerinde pişirilir. Geniş bir kapta yumurta,süt,karbonat,yağ,nane atılır saç üzerinde pişirilen kap’lar tek tek hazırlanan bu suya bastırılır. Tepsiye konulur ve aralarına peynir döşenir ve kapamada pişirilir.
Tatar Böreği: Yumurta,tuz hamura konulur, kabı açılır, kap dört köşe kesilir, kesilen kap’ların içine kıyma konulur ve üçgen şeklinde bükülerek hafifçe gevretilir.
Çerepene Ekmeği: Maya,tuz,karbonat hamura ilave edilir. Hamur sıkıca yoğrulur, Ekecik tepsisinde ısıtılır, hamur tepsiye konulur. Hamurun altı kap tutuncaya kadar bekletilir. Sonra hamurun üzerine soğuk kül dökülerek ekecik tepsisi ile kapamada pişirilir.
Haşlama: Su kaynatılır içine un atılır ve ikisi karıştırılır. Hamur soğumaya bırakılır, tepsiye yağ dökülür hamur ince açılır ve pişirilir. Hamur pişince çıkartılır ve üzerine pekmez şerbeti dökülür.
Pırasa Kayganası: Pırasa haşlanır suyu süzülür iki yumurta ve un ile karıştırılır, yağda kızartılır tepsiye döşenir üzerine yumurtalı su dökülerek yenilir.
Zerdali Yahnisi: Et soğan kavrulur, zerdali ve pekmez içine atılır.
Yazma Tatlı: Yumurta,yağ,ceviz yada fındık ezilir, içine şeker atılır kaplar içine şeker atılır, kaplar içine bu ürünler tek tek döşenir ve kapama da pişirilir.
Gevrek: Yumurta, süt (Yoğurt) tuz yoğrulur. Kareler biçiminde kesilir ve güneşte bekletilir.
Soğanlı Börek: Soğan,buğday,yağ,yeşil biber iyice kavrulur, tuz maya ve ısıl su katılarak hamur hafif yumuşak biçimde yoğrulur, kaplar ince biçimde açılır ve içi kaplara döşenerek kapamada pişirilir.
Keşkek: Kuru et haşlanır, çiğ buğday pişirilir içine üzüm,fasulye,nohut,pekmez atılır, ayrıca fındık çetene atılır ve piştikten sonra sıcak servis yapılır.
Muhacir Oyunları
Orta Asya’dan Anadoluya kadar bir çok Türk elinde kutlanan nevruz bayramının muhacirler tarafından da kutlandığı görülür. Baharın gelişini kutlamak için toplanan muhacirler bir çok oyun oynarlar. Bunlardan en önemlisi Mantufar oyunudur.
Mantufar Oyunu: 25 Martta oynanan bu oyunun oynanma şekli şöyledir:
Nevruz bayramının bir gün öncesi her ev at ile dolaşılarak çeşitli eşyalar toplanır. Toplanan bu eşyalar bir küpe konur ve sabaha kadar gül ağacının altında bekletilir. Nevruz günü çömlek köy meydanına getirilir, çömleğin başına bir çocuk kafasına eşarp bağlanarak oturtulur. Maniler söylenerek çömleğin içindeki eşyalar çıkartılır. İlk kimin eşyası çıkarsa maniyi o kişi söyler, pilav pişirir tüm mahalleye dağıtır. Boşalan çömleğe su konur, o su ile yüz yıkanır. Böylece yıl boyunca hastalıklardan uzak kalınacağı düşüncesi vardır. Bütün bunlardan sonra çömlek tekrar gül ağacının altına konulur. Çömlek tekrar genç kızlar tarafından açılır. Çömleği ilk açan kızın erken evleneceğine inanılır.
Börek Çörek Oyunu: Dini bayramlardan önce arife günü çocuklar mahallelerini gezerek büyüklerinin yaptıkları çörek ve börekleri toplarlar. Çocuklar geldikleri bütün evlerin önünde “Çörek-Börek vermeyenin tavuğunu tilkiler yesinler” derlermiş. Böylece çocuklar bayramlarda çeşit çeşit yiyecek yeme fırsatını bulurlarmış.
Yağmur Gelinine Dua Oyunu: Yağmur yağdığında şükür mahiyetinde oynanan oyundur. Oynama usulü şöyledir: Süpürgeye kol takılarak, eşarp bağlanarak geline benzetilir. Geline benzeyen bu süpürge ev ev gezdirilir, süpürgeye yağmur gelini denir. Her evin önünde “Yağ yağ yağmur teknede hamur, ver Allahım ver sicim gibi yağmur” tekerlemesi söylenir. Her evden çıkan bir kişi yağmur gelinin üzerine su döker, yağmur gelinini gezdirenlere bulgur verilir. Sonunda toplanan bulgurlarla pilav yapılır, yağmur gelinini gezdirenler tarafından yenilir.
Urgan Oyunu: Nasıl oynandığı, ne zaman oynandığı hakkında bir bilgi olmamakla birlikte Anadolu da oynanan ip atlama oyunuyla benzerlik gösterdiği rivayet edilmektedir.
Kaynak Kişiler
Nasuf ÖRÜN
Rakibe ÖRÜN
İKBAL Örün
Kadir ÇAMAK
Mustafa ULUDAĞ
İbrahim TEKNECİ
Rengi SOMAli KÜÇÜK
Kaynak, Gulsehir, Calisanlar Mahallesi Web sayfasi