Gülşehir - Ovaören (Sıvasa)
Sivasa Gökçetoprak Yeraltı Şehri (Gülşehir)
Nevşehir ili Gülşehir ilçesinin 35 km. batısında, Gökçetoprak Köyü yakınlarında bulunan bu yeraltı şehrini ilk kez 1989 yılında Fransız araştırma ekibi bulmuştur. İtalyan asıllı Roberto Bixio ve Stefano Saj Commissione Nazionale Cavita Artificiali de 1991 yılında burada araştırma yapmışlardır.
Sivasa Inscriptions
In our region, the stone, which is dating from Hittite area in the Gökçetoprak (Sivasa) village, is the evidence of an active life and the existence of the intense culture 3500 years ago.
This is a Late Hittite time hieroglyphic luwian rock inscription. It is near Sivasa (also referred as Suvasa) village which is now known as Gökçetoprak, in Gülşehir town. It is about 20 km to the city of Nevşehir. To the south of the village at the south end of a rocky plateau, the inscriptions are carved on the flattened surfaces of a single block of rock.
The rock is about 4 meters in length, 5.60 meters in with and 3.10 meters in height. In a unique way the hieroglyps appear in very large size and do not follow lines.
It consists of several names and titles of the servants of King Wasusarmas whose name also appears on Topada, Sultanhanı, and Kayseri. The top of rock also has certain holes that suggests religious rituals, libations, thus it is possible that the rock is used as an altar.
The shoe like shape of it may also be intentional, as the shoe shaped containers were used in Hittite rituals. Dated to the second half of 8th century BCE. 38°38'57.2 N - 34°17'23.2 E Google Earth location (exact)
Click on pictures for a larger image.
Gulsehir Gokcetoprak Zeus Sunagi
Sivasa yeraltı şehrinin bulunduğu alan diğer yeraltı şehirlerine göre farklı jeolojik yapıya sahiptir. En altta kızılımsı kahverengi renkte olan çamur taşı, onun üzerinde kalınlığı 3-4 m.yi bulan aglomera (iri taneli tüf) ve en üst kısımlarında da sert bir volkanik kayaç olan andezit kaya blokları bulunmaktadır. Yeraltı şehri, çamur taşı ve aglomera formastasyonunun içine kazılmıştır. Buradaki platonun yamacına oyulan yeraltı şehrinin oldukça dar bir girişi vardır. Günümüzde tam olarak temizlenmemiş olan yeraltı şehrinden yalnızca iki kat tespit edilebilmiştir. Ortaya çıkarılan her iki katta da oldukça büyük, ancak düzgün olmayan dikdörtgen mekânlar birbirlerine dar ve uzun koridorlarla bağlanmıştır. Bu koridorları birbirinden ayıran kapı taşları dışarıda hazırlanılarak içeriye getirilmiş ve koridorların girişlerine yerleştirilmiştir.
Yeraltı şehrinin ikinci katında bugün de içerisinde su bulunan 15 m. derinliğinde bir su kuyusu bulunmaktadır. Günümüzde Gökçetoprak Köyü’nün kuzey ve batı yamaçlarında yöre halkı tarafından depo, samanlık ve ahır olarak kullanılan ve tam araştırması yapılmamış çok sayıda yeraltı şehri olduğu bilinmektedir.
Nevşehir yöresindeki yeraltı şehirleri XII.yüzyıldan sonra önemini yitirmiş ve terk edilmiştir.
GÖKÇETOPRAK YER ALTI ŞEHRİ
Yeri : Gülşehir ilçesinin 35 km. batısında yer alan Gökçetoprak Köyü yakınlarında yer alır.
Tarihi :M.Ö. 1500 Yılları
Mimari Özellikleri :Yeraltı şehrinde ilk kez 1989 yılında Fransız araştırma ekibi, 1991 yılında İtalyan araştırma ekipleri tarafından çalışmalarda bulunulmuştur.En altta kızılımsı kahverengi renkte olan çumuş taşı, üstünde kalınlığı 3-4 metreyi bulan iri taneli tüf ve en üst kısımlarında da sert bir volkanik kayaç olan andezit kaya blokları bulunmaktadır.Yeraltı şehrinin girişi dar bir kaya bloğu vasıtasıyladır.Henüz tam olarak temizlenmemiş ve ışıklandırılmamış olan yeraltı şehrinin iki katı tespit edilmiştir.Her iki katında da büyük düzgün olmayan dikdörtgen mekanlar birbirlerine dar ve uzun koridorlarla bağlanmıştır.Yeraltı şehrinin 2. katında yer alan su kuyusu 25 metre derinlikte olup içinde halen su bulunmaktadır. Gökçetoprakköyünün kuzey ve batı yamaçlarında yöre halkı tarafından ahır ,depo, samanlık olarak kullanılan çok sayıda yeraltı yerleşimleri bulunmaktadır.
Kaynak:nevsehir.bel.tr
Sivasa -Gökçetoprak Yeraltı Şehri:
Diğer yeraltı şehirlerinden farklı bir jeolojik karaktere sahiptir. En altta kahverengi çamur taşı, üzerinde tüf en üst katta da andezit kaya blokları bulunmaktadır. Halen tam olarak temizlenmemiş olan yeraltı şehrinin iki katı tespit edilebilmiştir. Düzgün olmayan dikdörtgen mekanlar birbirine dar, uzun koridorlarla bağlanmıştır. Yeraltı şehrinin içinde 25 metre derinlikteki su kuyusunda halen su bulunmaktadır.
Image sources:
David Morgan, 2008
Roman Neumüller (katpatuka.org)
Ignace Jay Gelb. Hittite Hieroglyphic Monuments. (OIP, 45.) Chicago, 1939
M.Ö. 800 yıllarında Kappadokia bölgesinin ilk halkları Hattiler, Luviler ve Hititler'di. Bu bölgede I.Ö.III. binyıl sonuyla ikinci binyıl başlarında Asurlular ticaret kolonileri kurmuşlardı (Asur ticaret kolonileri çağı). Kültepe'de (Kaneş) bulunan ve "Kappadokia tabletleri" diye adlandırılan Asurca çivi yazılı tabletler (I.Ö. ikinci binyıl başı) Anadolu'nun ilk yazılı belgeleridir. Tabletler üzerinde yapılan çalışmalar ve yazının okunması, bunların Asurlu tüccarlara ait olduğunu ortaya koydu.
Dönemin toplumsal ve siyasal yaşamına ışık tutan bu tabletler aslında ticari ve ekonomik sözleşmelerdi. Bu belgelere göre bu dönemde Orta Anadolu'da, merkezi bir yetkiye bağlı olmayan, küçük yerel krallıklar, beylikler vardı.Bunlar genellikle küçük bir bölgeyi ellerinde tutuyor ve barış içinde yaşıyorlardı.
Dönemin en önemli kenti olan Kaneş (Kültepe), Anadolu'daki ticaret etkinliğinin merkeziydi. M.Ö. IX, yüzyılın ikinci yarısında çok genişleyen Tabal Krallığı bölgeyi tamamen ellerine geçirmişlerdir. Hacıbektaş-Karaburna, Topada (Acıgöl), Gülşehir-Sıvasa (Gökçetoprak) da çıkan hiyeroglif kaya yazıtları bunu göstermektedir.
Hitit İmparatorluğu'nun çekirdeğini oluşturan bölge daha sonra Phrigialilar'ın, Persler'in egemenlik alanına girdi. Bundan sonra bölge Kimmerlerin, İskitlerin istilasına uğramış, M.Ö.700 yılından hemen sonra Lidya, Med ve Pers imparatorluklarının egemenliğine girmiştir. VI. yüzyıldan itibaren Nevşehir ve yöresinin Lidyalıların egemenliğine girdiğini görüyoruz. VI. yüzyılın ortalarında Lidya kralı Cresus, Pers ataklarını durdurmak için Kızılırmağı geçer. (M.Ö. 575-546) Cresus'a ırmağı aşmanın çaresini Miletos'lu Thales göstermiştir.
Tarihçi Heredot bunu şöyle anlatıyor; "O sırada onun konak yerinde bulunan Thales, derin bir hendek kazdırttı, konak yerinin üst yönüne doğru ve yarım ay biçiminde; öyle ki eski yatağından sapan ırmak konak yerinin ters yönünden giriyor ve çevresini dolandıktan sonra gene ilk yatağına dönüyordu; ve böylece ikiye bölünmüş olan ırmağı aşmak daha kolay olmuştu." Bu savaşta Creus'un yenilmesiyle yöre Perslerin (Ahamenid) eline geçer. Persler, halkı göçe zorlamadılar. Ancak, büyük toprakların yönetimini Pers kökenli asker-soylulara, halkın yerel dinsel önderlerine bıraktılar. Buralarda yerel kültür Pers kültürü kaynaştı; Heradot Perslerin kültürel yapısını ise şöyle anlatır; "tanrı heykeli, tapınak, sunak gibi şeyleri yapmayı bilmezler; kurbanları dağ başlarında keserler ve Zeus dedikleri de tanrısal gök kubbedir. Güneşe, aya, toprağa, ateşe, suya ve rüzgara da kurban adarlar".
Persler'in ateş kültü özellikle Kappadokia bölgesinde önem kazandı, volkanik Argaios (Erciyes) dağı, bu kült için çok uygundu. Pers tanrılarının, diğer dinlerin tanrıları gibi; tam manada tapınakları yoktu. Buna karşın kutsal alanları vardı; bölgeye serpilmiş bir halde bulunan kutsal alanlar, çok sayıda ateşgede tekkelerine bağlı bulunuyorlardı. Yunan müellifleri bu kutsal alanlara Pırhethee ve rahiplere de Pıree yani ateşyakıcı demişlerdir. Zend dilinde bu rahiplere Atharvan yani ateş rahibi deniliyordu. Ateşgedeler, kutsal alan dahilinde yüksekçe bir yerde, içinde hiç sönmeden ateş yanan kül ile kapalı bir taş kovuktan ibaretti. Arkalarına uzun beyaz roplar, başlarına uçları dudaklara kadar uzayan yün külahlar giyen Atarvan (mugrahip)lar her gün ellerinde bir deste çalı olduğu halde kutsal alana girer ve ateşgedenin dibinde bir saat kadar ilahi okurlardı. Bazen kurban olarak içkiler sunar, yahut hayvan keserlerdi. Kurban takdim eden, bu iş için tahtadan bir balyoz (billot) kullanırdılar: "Demir istimali şiddetli memû idi..."
Pers dilinin Kapadokya'daki kutsal alanlarından en önemlisi Zela (Zile)de idi. Strabon Zela kutsal alanının, adlarını Anaitis, Omanos ve Anadates diye kaydettiği popüler üç tanrıya hasredilmiş olduğunu Ord. Prof. Günaltay, özellikle belirtir. Perslerin ateşe tapma inançları Kapadokyalılar tarafından kolaylıkla kabul gördü. Bilhassa Persler inanç kavramlarını destekleyen kusursuz bir coğrafyayla karşılaştılar. Ateş ve volkanlarla kaplı bu bölge inançları için ideal bir manzara oluşturuyordu. Bu bağlamda tarihçiler M.S.IV. yüzyıllara dek uzanan ateş tanrısına adanmış mabedlerin varlığını açığa çıkarmışlardır..